13 Aralık 2009 Pazar

ey sevgili

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bak1ma bu sürgünün bir süregi
Bütün törenlerin sölenlerin ayinlerin yortularin disinda
Sana geldim ayaklarina kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layikolmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim



Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüregime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yoruldugum ayakabilarimdan degil
Ayaklarimdan belli



Lambalar egri
Aynalar akrep melegi
Zaman çarpilmis atin son hayali
Ev miras degil mirasin hayaleti
Ey gönlümün dogurdugu
Büyüttügü emzirdigi
Kus tüyünden
Ve kus südünden
Geceler ve gündüzlerde
Insanliga anit gibi yükselttigi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünüm benim



Bütün siirlerde söyledigim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandim Salome'nin Belkis'in
Bosunaydi saklamaya çalismam öylesine asikarsin bellisin
Kuslar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devsirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alir sonsuzlugun haberini
Ey gönüllerin en yumusagi en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim



Yillar geçti sapan ölümsüz iz birakti toprakta
Yildizlara uzaniphep seni sordum gece yarilarinda
Çati katlarinda bodrum katlarinda
Gölgendi gecemi aydinlatan essiz lamba
Hep Kanlica'da Emirgan'da
Kandilli'nin kursuni safaklarinda
Seninle söylesip durdum bir ömrün baharinda yazinda
simdi onun birdenbire gelen sonbaharinda
Sana geldim ayaklarina kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layik olmasam da
Ey çagdas Kudüs (Meryem)
Ey sirrini gönlünde tasiyan Misir (Züleyha)
Ey ipeklere yumusaklik bagislayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim



Daglarin yikilisini gördüm bir Venüs bardaginda
Köle gibi satildim pazarlar pazarinda
Günesin sarardigini gördüm Konstantin duvarinda
Senin hayallerinle yandim düslerin civarinda
Gölgendi yansiyip duran bengisu pinarinda
Ölüm düsüncesinin beni sardigi su anda
Verilmemis hesaplarin korkusuyla
Sana geldim ayaklarina kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layik olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünüm benim



Ülkendeki kuslardan ne haber vardir
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardir
Ask celladindan ne çikar madem ki yar vardir
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardir
Hep suç bende degil beni yakip yikan bir nazar vardir
O sarkiya özenip söylenecek misralar vardir
Sakin kader deme kaderin üstünde bir kader vardir
Ne yapsalar bos göklerden gelen bir karar vardir
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardir
Yanmissam külümden yapilan bir hisar vardir
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardir
Sirlarin sirrina ermek için sende anahtar vardir
Gögsünde sürgününü geri çagiran bir damar vardir
Senden umut kesmem kalbinde merhamet adli bir çinar vardir
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili



sezai karakoç


14.12.2009 01,16

27 Eylül 2009 Pazar

büyük ev ablukada

(ekmek vardi tereyagi vardi utanilacak bir sey yoktu
bir sey daha yoktu ama kavriyamiyordum)

iste böyle olmak en iyisidir olmaklarin
bir kücük cocugu tuttum otobüsten indirdim

(indirmistim
yok olan önemli bir seydi allah kahretsin)

tüm kavgasiz tüm duruk tüm basibos
üc sayi kötü bir sayi iyi siir dinledim
cikip okudular durup dinledim
bitmeseydi daha dinlerdim kötü mötü
saat kac diye sordular birisi bes yani dedi

(ha kavgada ha askta
bu gök bombos ha kavgada ha askta)

göge baktim yerli yerinde
haydutlar dalavereciler yerli yerinde
vurguncular hayinlar vurdumduymazlar öyle
iyi dedim icim rahatladi
düzen bozulmamis dedim sevindim
tenhaca bir bölgede sehre girdim

(ben herkese varim
baska türlü olmuyor inanmayin)

bakin bu sehri ben kurdum ben büyüttüm ama sevemedim
(ekmek vardi tereyagi vardi söylemistim önemlidir
utanilacak bir sey yoktu kime anlatmaliyim)

ben sevemezsem sevmek kimselerin elinden gelemez
bizi tutkulara cagirdi otobüse sosise buzdolabina
telefona sinemalara radyolara bir sürü kancik sevdalara
sürü sürü mutsuz aliskanliklara
yalana dolana itliklere keten elbiselere

(sonra karisi öldü o cocugun
yalnizdi gücsüzdü herkesler gibiydi
kirlendi kötülendi sarhosladi pis karilara dadandi
anladik onu ölenden baskasi kurtaramaz
ölen de kurtarmamisti)

bak ben seni nereden kurtaracagim sasacaksin
simdi bu taslari biz cektik degil mi ocaklardan
bu asfalti biz döktük biz onardik degil mi
bu yapilari oniki kat yapmak bizim aklimizdi
biz kurduk istersek umursamayiz ya

(abluka burda basliyor cünkü)

ekmek yiyelim tereyagi yiyelim cocuk büyütelim
sen beraber yatacagimiz yataklari hazirla
sen onu yap yeter bak göreceksin.

turgut uyar

21 Eylül 2009 Pazartesi

...

...biz yeni bir hayatın acemileriyiz
bütün bildiklerimiz yeniden biçimleniyor
Şiirimiz, aşkımız yeniden,
son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
kekre bir şey var bu havada
geçmişle gelecek arasında
acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında...

cemal süreya

18 Mayıs 2009 Pazartesi

mor külhani

1. Şiirimiz karadır abiler

Kendi kendine çalan bir davul zurna
Sesini duyunca kendi kendine güreşmeye başlayan
Taşınır mal helalarında kara kamunun
Şeye dar pantolonlu kostak delikanlıların şiiridir

Aşk örgütlenmektir bir düşünün abiler

2. Şiirimiz her işi yapar abiler

Valde Atik'te Eski Şair Çıkmazı'nda oturur
Saçları bir sözle örülür bir sözle çözülür
Kötü caddeye düşmüş bir tazenin yakın mezarlıkta
Saatlerini çıkarmış yedi dala gerilmesinin şiiridir

Dirim kısa ölüm uzundur cehennette herhal abiler

3. Şiirimiz gül kurutur abiler

Dönüşmeye başlamış Beşiktaşlı kuşçu bir babanın
Taşınmaz kum taşır mavnalarla Karabiga'ya kaçan
Gamze şeyli pek hoş benli son oğlunu
Suriye hamamında sabuna boğmasının şiiridir

Oğullar oğulluktan sessizce çekilmesini bilmelidir abiler

4. Şiirimiz erkek emzirir abiler

İlerde kim bilir göz okullarına gitmek ister
Yanık karamelalar satar aşağısı kesik kör bir çocuğun
Kinleri henüz tüfek biçimini bulamamış olmakla
Tabanlarına tükürerek atış yapmasının şiiridir

Böylesi haftalık resimler görür ve bacaklanır abiler

5. Şiirimiz mor külhanidir abiler

Topağacından aparthanlarda odası bulunamaz
Yarısı silinmiş bir ejderhanın düzüşüm üzre eylemde
Kiralık bir kentin giriş kapılarına kara kireçle
Şairlerin ümüğüne çökerken işaretlenmesinin şiiridir.

Ayıptır söylemesi vakitsiz Üsküdarlıyız abiler




6. Şiirimiz kentten içeridir abiler

Takvimler değiştirilirken bir gün yitirilir
Bir kent ölümünün denizine kayar dragomanlarıyla

Düzayak çivit badanalı bir kent nasıl kurulur abiler?


ece ayhan

7 Mayıs 2009 Perşembe

sinem

yüzünün üzülmeye çalışmış yerlerinden bahsediliyor
güya gövdenin ve sesinin başına su gelmiş,
inanmazdım
herkesle hançersin de kendinle adın çıkmış sanki,
kalbini özenle kırmışsın bütün eşyanın, ummazdım

incirin öte hatrı suyun kuşkusuz fikriyle üzgünüm
dilemiştim ki en çok kar yağmasın bu kış
bu kış kalp suyumla ıslanmasın yastık!
dilemiştim ki yoktur aşk
bu mutlak hasar bu mükemmel hata
bu belki mümkün bir kusurdur sinemdeki
ama ödü varsa umru da var insanın ayarı gibi
anladım sanki:devlet neden şarap kullanmaz
neden en uzun suya en sessiz uzanır yüzün
neden en çok üzülmüş üzümün adı şaraba çıkar

sonra madem insan kal adında bir beladır
insan dalgın bir belgedir kendiyle hayat arasında
neden eve dönmekten ibarettir hayat
neden bazen simsiyah bir doğruyla denilir,
devletin ve allah'ın en iyi fikridir kış
bütün evlerin en mükemmel hatasıdır baba

başka incirin yarasını başka incir de bilmez gibi
talandır bu herkesle herkes olmak
kopan umur ufalan ödün adıyla
iki lekenin birbirine dağılmasına sadece aşk mı denir
diğer zeytinin diğer zeytine fethi gibi
dilerim herkesin vaktiyle adı sinem olan uzun bir
yasa değer eli
sinem!
o kadar , o denli

seyyidhan kömürcü

4 Mayıs 2009 Pazartesi

taksim 2009

ellerinde pankartlar 2009 :)

ellerinde pankartlar!

yaşasın 1 mayıs



evet, bir miktar geç oldu ama 1 mayıs öncesi ve sonrası öyle çok tartışmaya dahil olmak durumunda kaldım ki, şuraya uğramaya vaktim olmadı. ben ve daha birçok kişi, mecidiyeköy' den ileri gidemedik ama bir şekilde devrimciler taksim' e çıktı nihayet. yaşasın 1 mayıs! biji yek gulan! taksim' i de tüm alanları da özgürleştireceğiz elbette.

1 Nisan 2009 Çarşamba

yine "çiçek"lendi kürt politikası akp' nin


"başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü cemil çiçek, iğdır ' da belediye başkanlığı seçimlerini değerlendirirken, "türkiye' nin belirli bir bölgesinde dtp' den başka parti kalmadı. iğdır' ı aldılar, yani ermenistan sınırındalar" dedi."


"demokrasiye inançsızlık çok belirgin burada. İkiyüzlülük ve çifte standart çok belirgin. eğer bu sözleriyle dtp' ye oy verenleri bu milletten saymıyorsa bu bölücülüktür. ama onları bu milletten sayıyor, lâkin onların iradesini yok sayma ya da aşağılama hakkını kendinde görüyorsa, bu da totaliter faşizan bir yaklaşımdır...

bu sözlerin altında yatan muhtemel sonuç bölücülüğü teşviktir, faşizanlıktır ve insanları demokratik yollardan soğutmaktır, şiddete teşviktir. sadece trt Şeş ile bu işin çözülemeyeceği de belli. bu açılımların hepsinin ortak paydası, bütünlüklü bir çözüm programının parçası olmamalarıdır. ve şartlar değiştiğinde geri alınabilecek kadar zayıf güvencelere dayandırılmasıdır. yani bugün başka bir hükümet gelse trt Şeş' i kapatmaya kalksa, buna engel birşey yoktur. " mithat sancar


kızıldere son değil, savaş sürüyor!


22 Mart 2009 Pazar

etme...

duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.

ey ay, felek harab olmuş, ziyan olmuş senin için
bizi öyle harab, öyle ziyan ediyorsun, etme.

ey, makamı var ve yokun üstünde olan
sen varlık sahasını terk ediyorsun, etme.

sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan
sen ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.

Şekerliğinin içinde zehir olsa dokunmaz bize
sen zehri şeker, şekeri zehrediyorsun, etme.

harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı
ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme!

aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer,
aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun? etme!

İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.

mevlana

newroz serhıldane!


16 Mart 2009 Pazartesi

16 mart'ı unutma, unutturma!




ne halepçe ne beyazıt meydanı unutulur ! "sabahın bir sahibi var/sorarlar bir gün sorarlar"

bir ölü yatıyor
on dokuz yaşında bir delikanlı
gündüzleri güneşte
geceleri yıldızların altında istanbul'da,
beyazıt meydanı'nda.

bir ölü yatıyor
ders kitabı bir elinde
bir elinde başlamadan biten rüyası
bin dokuz yüz altmış yılı nisanında istanbul'da,
beyazıt meydanı'nda.


bir ölü yatıyor
vurdular
kurşun yarası
kızıl karanfil gibi açmış alnında
istanbul'da, beyazıt meydanı'nda.


bir ölü yatacak
toprağa şıp şıp damlayacak kanı
silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip
zaptedene kadar
büyük meydanı.

nazım hikmet


14 Mart 2009 Cumartesi

Kimi istersen onu seç, ama önce kendini seç. Kendin için yaşa, Kendin için sev, kendin için aşık ol. Kendini beğen ve kendini dinle her zaman. Ancak o zaman bulabilirsin mutluluğun formülünü. Düşün ki çok seviyorsun dans etmeyi. Ruhunu doyuruyorsun ve hayatının vazgeçilmezleri arasında. Öyleyse dans et, durma. Kimsenin seni engellemesine izin verme. Sırf başkaları mutlu olacak diye oturma sandalyeye. Kalk ve ilerle pistin ortasına. Sonra yorulana dek dans et."Ne derler"diye düşünme. Bırak konuşsunlar. Sen mutlu olacaksın ya gerisinin önemi yok! Kendini yollara mı vurmak istiyorsun, bin ilk otobüse. Nereye gittiğine bile bakma. Çık yola. Bir haber ver yeter. Nereye gittiğini soranlara "kendime gidiyorum"de. Kes dünyayla iletişimini, n'olur? Bir mola yerinde pilav üstü kuru yerken alacağın tadı düşün. Kayboluşlar insana kendini buldurur bazen. Geride kalanları unutma elbette ama onlar da beklemeyi bilsinler.Çok mu beğendin vitrindeki giysiyi, al o zaman. Çok mini, çok frapan çok renkli, çok sakil mi diyecekler bırak desinler. Sen kendine yakıştırıyorsun ya, bu yeter. "Bu da nereden çıktı diyenlere "kendim için, kendime aldım" deyiver gitsin. başla şarkı söylemeye. Bağıra, çağıra söyle hem de. Sen eğleniyorsun ya .. Kendi besteni kendin yap. Kendi sözünü kendin yaz, söyle. "Bu şarkı da nereden çıktı " diyenlere "kendime yazdım"de. "Kendim için söylüyorum"de.. Ne yaparsan, kendin için yap, kendini eğlendir önce. Sen mutlu ol ki; senin mutluluğun başkalarını da mutlu etsin. Mutsuzken kimseyi mutlu edemezsin, unutma! Ve sakın herkesi birden mutlu etmeye çalışma. Çünkü olmazlar.
SEN MUTLUYSAN BU HERKESE YETER

12 Mart 2009 Perşembe

8 Mart 2009 Pazar

"NAMUSUMU KAYBETTİM,BULMAYACAĞIM"

uzun zamandır bulunduğum en coşkulu mitingti bugünkü 8 mart mitingi. kadın olmak evet çok zor ama çok da güzel...foto ve ayrıntılar daha sonra ;)

7 Mart 2009 Cumartesi

2 ve 3.keskin & zana




bu topraklarda kadın olmanın, muhalif olmanın bedelini en fazla ödeyen kadınlardan ikisi. onları anmadan geçemezdim: leyla zana ve eren keskin. hep birlikte daha özgür 8 martlarımız olsun.




6 Mart 2009 Cuma

tam da olması gerektiği gibi, sanatı, işi, üreticiliği, duyarlılığı ile kadın olarak toplumun içinde, önünde.

1. şevval sam

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalGaleriHaber&Date=21.01.2009&ArticleID=917838&PAGE=1

hele bir yukarıdaki linke bakın, üzerine bir şey yazmaya gerek kalmayacak zaten. "uluslararası hrant dink vakfı" yararına çıktığı sahnede 3 saatten fazla kalan, bizi mest eden (göz, kulak, yürek bağlamında), tek başına, neredeyse bir bgst konseri kadar zengin içeriği, rengi ile leziz bir gece yaşatan kadın o. beyaz elbisesi ile prenses gibiydi. 

küfür demişken..

gökhan özgün bahsetmişti geçenlerde küfürden. işte tam da burada:

"Bir araştırma, çaresizliğin kadında ağlama, erkekte küfür olarak tezahür ettiğini söylüyor. Beni bir kez ağlatan o çaresizlik, sonra ağır küfre dönüşüyor emin olun. Bundan da gocunmuyorum. Utanmıyorum.
İnsanla ilgili ‘en temel, en hayâsız çaresizliklerin’ merkezden tatlı tatlı desteklendiği bir diyarda, küfürden daha insani bir şey olmaz. Küfür istemiyorsanız, bu ‘mutlak çaresizliği’ merkezden uzaklaştırın."

http://www.taraf.com.tr/makale/4334.htm

neyzen' e selam küfre devam

çok gülüyorum ama gene de kınıyorum; "vermek" nedir yav :))) neyse, çok eskidendi, bir nebze hoş görülebilir. tüm kalbimle aynı hissiyatı paylaşarak neyzen' e selamlar...

bana faydası olmayan,devr-i devranın,
izzet-i ikramını sikeyim.
yansın bu ibneler,
su veren itfaiyenin hortumunu sikeyim.
deli miyim ben, mecnun gibi,
bir am yüzünden çöllere düşeyim?
verirse verir.
vermezse leyla'yı da sikeyim..

---------------------------------
orijinali de sanırım şu ola:

yürü bre ehli deve endamini göreyim,
sensiz geçen gecelerin ecdadini ......,
mecnun gibi top muyum bir .. için öleyim,
leylayi da ....... mecnunu da ........
bana yar olmayan karinin
izzetini itibarini .......,
yansin karilarin alayi
su veren itfaiyenin hortumunu ........
düsmüsüz bir orospunun belasina
koymadik diye taaa ...... ortasina,
kader böyle yazmis hatirasina
ben böyle hatiranin hikayesini ........
kerem daglari deler bir ..... ugruna
asli gitsin de ona buna vurdura
bir kari için deger mi hiç bütün bunlara
her taraf ..... dolu mala iyi vurana.
fuzuli .. pesine düstün gurbete,
.. serindir, .. derindir sifa verir millete
ye kebabi iç sarabi vur karpuz ....
bu gidisle ...... gidersin cennete.

5 Mart 2009 Perşembe

güzel insanlar

ilk kadın şevval sam'dı. bir video ile giriş yapmış olalım. gülbeyaz' dan hem de kazım'lı bir sahne.nasıl doğal her ikisi de her zamanki gibi, nasıl güzel...kazım; "maddeden ayrı ruha inansaydım eğer" "rahat uyu" derdim ama inanmıyorum. hiçbir zaman hiç gitmemişsin gibi de olmayacak. mümkün mü? ama hep saygı, sevgi ve devrimle yan yana anacağım seni...

şevval, duyarlılığınla, tam bir kadın duruşunla daha çok yaşa, çok üret e mi...

mazeret

yetiştirilecek işler vardı ve bir de tv de siyaset meydanı "bir veda havası". y. hayaloğlu öldü ya (ah ulan rıza ne geyikmiş, tekrar dinleyince daha bir anladım), işte o sebeple ahmet kaya-yusuf hayaloğlu eksenli bir program yapmışlar. daha çok ahmet kaya görüntü, şarkıları vardı ama. iğrenç,ikiyüzlü yaratıklar. bu arada kaya'nın da kemalizme,cumhuriyete,atatürk'e nağmeler düzdüğü görüntüleri izledik, aslında onun ne olmadığını hatırladık. arabesk yapıyordu adam işte, pek sevmedim müziğini hiçbir zaman. kaypaktı da.ohh be...dedim işte...suavi' nin müziği ondan daha iyi. ya da neyse ya, ne önemi var... başına gelen talihsizlik ve haksızlıktı. etnik ayrımcılığın tezahürü sonuçta. olmasaydı keşke..geçe kaldım bu gece, sabah kalkamayacağım korkarım. korkmayayım, kalkayım...kadınlardan da yarın bahsedelim ;)

( içim daralıyor bu arada :( pfff, neden böyle? "bir şey mi yapmalıyım? evden mi kaçmalıyım?"
"çok canım sıkılıyor/kuş vuralım istersen"
çığlık atmak istiyorum:aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

kadınım kadınsın kadın

tuttu gene paranoya nöbetim. aptal yerine konmaktan neden bu kadar korkuyorum bilmiyorum. oldum olası böyleyim. benim hatam değil halbuki bu. benim utanmamı, sıkılmamı gerektirecek hiçbir şey yok. inanılmaz gurur yapıyorum, kimseyle paylaşamıyorum böylesi durumları. çok canımı sıkıyor...pffff, neyse. dananın kuyruğu kopsun artık, yoruldum.

dün tesadüfen bir hemcinsimin başka bir hemcinsimle ilgili düşüncelerini öğrendim. 2 kişiyi de tanımıyorum. biri yaşça daha geneç, diğeri büyük. küçük olan bir şeye sinirlenmiş ve verip veriştiriyor diğerine. iç çamaşır tercihinden vurmuş, medeni halinden vurmuş vs. "işte klasik, kompleksli kadın tipi" dedim. çoğu kompleksli kadın böyledir. kıskandığı kadının giyim kuşamına, makyajına, saç kesim ve şekiline, cinselliği yaşama rahatlığına saldırır da saldırır. ben de saldırılan kadın gibi konu oluyorum muhtemelen sevmeyenlerimin diline. ama neden? kişiliğimden bahset; iki yüzlüyümdür, ırkçıyımdır, faşistimdir, bile isteye kötülük yapan biriyimdir, çıkarcıyımdır vs vs vs...bunlar eleştirilir, hakaret edilir bunlardan sebep ama seni hiç mi hiç ilgilendirmeyen yaşamsal tercihlerim senin nasıl konun olabiliyor? nasıl mı? tarzı ile ilgi odağı olmuştur hatun, bakan her adamın (içlerinde senin de gözüne kestirdiğin biri vardır) ilgi odağı oluyordur, sen onun gibi olamıyorsundur, işte o zaman mesele edersin bu tercihleri. rakip olarak görüyorsundur. bu iş bu kadardır. bu hastalıklı toplumun dili, aklı ile hemcinsini yargılamak neyin nesidir? bu arada sadece giyim-kuşam,saç-baş ilgi çekmez. malzeme de sağlam olmalı :)) seni asıl rahatsız eden bu olabilir mi salak hemcinsim? en kısa zamanda, senden düzinelerce çocuk, anasına bakıcılık, evde temizlik-yemek, akşamları da seni boynuzlamak için özgürlük isteyecek, seninle aynı kafada bir koca diliyorum sana! ancak bununla mutlu olursun çünkü. başka türlüsünü aklın almaz, ruhun kaldırmaz. hatun dediğin 30'una gelmeden evlenmeli, toplumun belirlediği çizgide giyinmeli, yaşamalı değil mi? ahh, ahhh...8 mart yaklaşırken kadının kadına ettiğini kimi zaman erkeğin etmediğini görünce sinirim tepeme çıkıyor. ne yok beyinli bizim cins. insan cinsi böyle gerçi. (küfürler vardı burada, silsim, evet :) )böyle insanlar da uzak dursun benden. ne olur tesadüfen de olsa karşıma çıkmasın ne kendileri ne fikirleri. hele bir de kendini solda konumlandırdıklarını söyleyenler... sıçtınız mücadelenin de içine. gerizekalı, geleneksel, feodal denyolar! ahahahah, çok eğlendim. oh beeee.... 

"tamamen hasta bir toplumla uyumlu yaşamak,sağlıklı olmak değildir." budur.
neyse, geçelim...başlıkta "kadınım kadınsın kadın" dedim. hemcinsim olmalarından gurur duyduğum kadınlardan bahsedeceğim 8 mart' a kadar. ilk aklıma gelen: şevval sam :) şimdilik burada bitiriyorum. yemeğe bakacağım, gece şevval'den başlayarak kadın gibi kadınlardan bahsedeceğim. erkek aklı ile düşünenlerden asla değil ;)

4 Mart 2009 Çarşamba

yabancı

en yakın yabancı sendin,
daha sürülmemişken ışığın biberi
yaramıza,
yaslanırken boşlukta duran bir merdivene
henüz.

güzdü sonsuz bir çöle takılan bakışımız,
ilkyaz derken -kışı gözden kaçıran
yüzlerce eller yukarı, saygı duruşlarımız
en güçsüz kollarla-

çözüldü aşkın zarif ilmeği
bulandı aynalar duruluğu.
çok gizli bir doğru gecenin toyluğunda
bilmedik çekenin yanlış bir uzaklık
olduğunu...

yabancıların en yakınıydın sen!

nilgün marmara
şu resimleri dilediğim gibi yerleştirmeyi beceremedim bir türlü. buna da şaşmamak gerek gerçi :)) en kısa zamanda öğrenilecek yolu!













duş aldım yaklaşık 1 saat önce. aklımca dedektiflik yaparken gene olmadık "bulgu"lara (ahahey) ulaştım. tastamam benim hayal ürünüm de olabilir, ki kuvvetle muhtemel öyledir, kalbim duracak sandım. beyne kan sıçraması nedir, iyi biliyorum bu arada. sıçradı. bir gün babaannem gibi beyin kanamasından öleceğim ben de. üstelik bu çok uzak bir gelecekte de olmayacak. tıpkı babaanneme olduğu gibi. duşta iken, saçımı şampuanlamıştım, ağzım yüüzm köpük, birden gözümü açtım hangi akla hizmet yaptıysam bunu...yandı tabii gözlerim. aklıma hemen "siz hiç sabunluyken ağladınız mı" dizesi geldi ve oturup ağlamaya başladım küvette hüngür hüngür! böyle olsa çok dramatik, çok tutunamayan, çok artist olurdu biliyorum ama maalesef ağlamadım. zira antidepresan kullanıyorum ve mal gibiyim. aklıma o dize geldi, sonra "bunu 'küvete oturup ağladım' şeklinde yazsam ne acayip olur haa" diye düşündüm ve bol suyla yüzümü durulayıp yıkanmaya devam ettim. peki göğüs kafesimdeki ağlama hissi geçti mi ya da yumruk yemiş hissi? hayır! biraz daha yazdıktan sonra hafifleyeceğini hissediyorum ama.

birbirine benzer şekilde geçiyor günler. belki ufak tefek değişiklikler de oluyordur ama fark edebilecek durumda değilim. o kadar kendime döndüm ki gene...daha çok film izliyorum ama. uyumadan birkaç sayfa okumayı da ihmal etmiyorum. genel olarak daha iyiyim yani ama tam iyi olmak için biraz daha zamana ve bazı konuları (!) netleştirmeye ihtiyaç var. paranoyak bir insanım ziyadesi ile ama yetmiyormuş gibi gelişmeler de aptal bir boyuta evrilince kötü senaryoların bini bir para. aptal yerine konmaktan korkuyorum, incinmekten de...çok yoruldum, çok sıkıldım :( bir yığın soru üretip bunlara cevap aramaktan bıktım. kestirip atmalı mı ne? sen bilirsin :)

neyse, 8 mart geliyor canlar! emekçisi, öğrencisi, sadece evinde çalışanı ile tüm kadınların günü geliyor. clara zetkinler e, rosa luxemburglar a binlerce selam olsun...

"1922’de Zetkin’in önerisiyle Lenin 8 Mart’ı “Uluslararası Kadın Günü” ve tatil ilan etti"

elbette alanda olacağım pazar günü.

bir başka mesele: kottaşla-ma! A. söyledi; 2 kişi daha ölmüş geçenlerde silikozis hastası işçilerden. lanet olsun bu sisteme...dayanışma etkinliği varmış önümüzdeki hafta silikozis hastası işçilerle. ona da mutlaka gidilecek!

24 Şubat 2009 Salı

yatmalıyım. çok kısa özetleyeyim: nihayet bu akşam prozac aldım. inanılmaz da sakin bir gece geçirdim. iyi oldu böyle. sabah ilk sigaramı içtikten sonra dizlerim titredi, bir ter boşandı vücudumdan, odanın kapısını zor açtım ve saat 1' e kadar vakit çok zor, kötü geçti. bedenim de uyarı veriyor artık: "toparlan lili"...topralnıyorum ;) iyi gece, güzel uyku...

kuzguncuk oteli

evimi bir sokakla aldattım, üstümde
ay var bu gümüş semtinde bir sokağın
üçüncü katıyım, deniz bana bakıyor,
ben artık yalnızca denize karşıyım

üstüme gelme ay hanım, kuzguncuk otelinde
iyilik katına çık, senin konukların ağır,
ben bir anıyı ağırlamakla geçen hayatlardanım

ruhumun bir otelde ilk kalışı bu
aynı, oda, aynı yatak, aynı aynada
birbirimizi ilk görüşümüz, başka veda yok,
üstümdeki yabancıyla uyumalıyım

ruh semtinden kayık açma ay
hanım! sana hazır değilim, senden yanayım
kim taşınsa çıkamıyorum içimdeki evden

kuzguncuk otelinde iyiliğin katı çok
yıldızlar gibi çık çık bitmiyor ay hanım,
sen bu çocuğu bir yerden hatırlıyorsun
ben bu çocuğu bir yerden unutmalıyım


haydar ergülen

23 Şubat 2009 Pazartesi

hatırlamak için

daha iyiyim ama hala "tam iyi" değilim. prozac' a başlasam iyi olacak artık. midemin üzerinde, göğüs kafesimin tam altında bir taş var gibi. düzensiz kalp atışları bir de...oysa kafam daha rahat. gazetelerin inter net sayfalarını açıp sevdiğim yazarların eski yazılarını bile okuyabiliyorum. erkenden duş almaya niyetleniyorum mesela. hatta film bile izlerim belki. ama gene yemek üstüne cips yadim :( iykkkk...düşününce bile midem bulanıyor. yıllardır klasiğimiz olan cümle: "ruhumdaki açlığı abur cubur ve yemek yiyerek gidermeye çalışıyorum" :)) uzatmayacağım.
1.Michelangelo Antonioni ile Ingmar Bergman filmleri izlenecek sevgili lili! hemen başlıyorsun.
" L’avventura " ilk sırada.
2.T. S. Elliot okuyacaksın. şunu merak diyorsun çünkü: "O üçüncü kim, hep yanında yürüyen"

hadi bakalım...birkaç gün sonra misafirim olacak arkadaşlarla konuşup duşa girmeliyim...

22 Şubat 2009 Pazar

"unutma hakiki erkek, yuzlerce erkekten meydana gelir. zaten bir zaman sonra,yuzlerce erkegin sana verebilecegini, bir erkekten beklemeyecek kadar olgunlasmis olacaksin sen de...bir kadinin aradigi o bir tek erkek, her zaman icin hayali bir varliktir. hic olmamistir.... her erkekte,aradigin erkegin yanlizca bir parcasini bulursun. gercek bir kadin icin, gercek bir erkek, ilah gibidir, her yerdedir ve hicbir yerdedir. ask da budur zaten! baska bir sey degil. aramaktan vazgec demiyorum, bulmaktan vazgec... kadınlar ağlamak için bir erkeğin omzuna ihtiyaç duyarlar... ama başı dolu kadınlar, erkeğin omzuna ağır gelir... erkekler kadında kontrol edilebilir zeka, kontrol edilebilir başarı, kontrol edilebilir yetenek ister. yani kadının sahip oldukları, erkeğin kontrolünü aşmaya başladığında ilişki biter... "

murathan mungan

21 Şubat 2009 Cumartesi

tüm gün kalbim, göğüs kafesimi çatlatacakmışçasına ( ne zor yazdım şu sözcüğü ) attı. ta ki gecenin ilk saatlerinde biraz havadan sudan söz edecek birileri ile konuşana dek. biri yılların dostu ama uzakta. bir diğeri de 2-3 senedir sadece net ten konuştuğum bir arkadaşım. tanımamanın verdiği rahatlıkla çok sırrımı açtığım biri. bu da nasıl bir güvendir...en önemlisi ortak tanıdıkların olmaması sanırım. yargılayıp müdahele edecek kadar da yaşamında yer almaması. yoksa, çok yakından tanıdığın biri ile konuşmak daha sağlıklı elbette. sonuç olarak, kafam dağıldı ama hala bir işe konsantre olacak düzeye gelemedim. ah bir toparlansam...bizzat muhatabım ile konuşmam gerek, fırsat olursa yapacağım da. ki olmalı, olsun. değmeyeceğini düşünüyorum sanırım. temeldeki sorun bu. bir gelecek görmediğim için, debelenmeyi anlamsız buluyorum. e o zaman,kestirip atmalı, değil mi? onu da beceremiyorum. tüketmedim ki çok şeyi. pffff, böyle kendi kendime uğraşıp kafa yoruyormuş gibiyim. ne aptalca...salak! ben daha salağım ama. nasıl fırsat veriyorum bu konuda hoyratlığına. neresinden tutacağımı bilmemekten. bugün toplantıda bambaşka ilişkilerde yıpratılmaktan bahsediyorduk. gönül hanım "nikah gibi" dedi. "sen izin verdiğin için ilişki bu hale geliyor. o alanı sen açıyorsun kişiye" babında laflar etti. işte aydınlanma anı :) -böyleee bir feng şui olduuu :)))- benim eserim bu. olması gereken de buydu belki. tek başına yaşanan bir durum değil ki ilişki. biraz ben biraz o, bu duruma getirdik işte. sıkıldım artık bunları düşünmekten de. en önemlisi tek başıma kafa yoruyormuş gibi bir hissiyata kapılıyorum. bunu farkettikçe, düşündükçe daha da sıkılıp kızıyorum kendime. evet, bu bir karardır; artık buna kafa yormayacağım. şu anda yapılacak bir şey yok. bekleyip göreceğim ne olacağını. benim de eksik ve hatalarım var ama kabahatin çoğu onun. yeterince özel ya da önemli hissettirmiyor bana. bunu test edemedim üstelik. aynı şartlar benim için geçerli olsaydı durum böyle olur muydu göremedik de...evet evet, dediğim gibi bunu bu şekilde aralıksız düşünmek bir işe yaramıyor, enerjimi emmektan başka. bu kadar. bir gelişme olursa bildireceğim. söz veriyorum burada bir de; çeki düzen vereceğim kendime. ha, bir de çok cici bir pantolon aldım kendime :) bir de 2 gündür unuttuğum kredi kartı ödememi otomatik olarak hesaptan almış banka :) ilk gördüm hesabı, "eyvahlar olsun, farketmeden ne çok harcamışım" dedim :) sonra farkettim ki, tümünü değilse de önemli kısmını almış banka borcumun. iyi de olmuş. ben harcardım o parayı. durduk yere alkol vs ye de bir dolu para verdim üstelik, akllanmıyorum hiç, hayırlısı... depresif modu alışveriş ve para harcama ile dağıtmaya çalışırsam böyle olur, hakediyorum başıma gelen her haltı ben. ben salağım,salağım...olsun, böyle de güzelim:p
"son iki buluşmadır girmiyorsun koluma./ve son birkaç milyon yıldır tutmuyorsun ellerimi./ben sırf, bu yüzden ezilebilirim."

20 Şubat 2009 Cuma

çok uykum var, günlerdir, haftalardır. kalkıp yatağıma gidebilsem kafamı yastığa koyar koymaz uyuyabileceğimden de adım gibi eminim ama beceremiyorum bir türlü. oysa uyuyup saatlerce uyanmamayı diliyorum. hafta sonu dahil yapılacak iş, katılınacak toplantı olmasa...çok yoruldum ben artık. işe gitmek, diğer işlerin ucundan tutmak zor gelmiyor aslında. en azından bedensel yorgunluklarım beni zihin ve ruh yorgunluğum kadar rahatsız etmiyor. bu klişe cümleleri kurmaktan da ölesiye nefret ediyorum ama durumu ifade etmenin başka bir yolu yok.
ağlamaklı oluyorum günlerdir. pazartesi ve bugün (20.02.2009) daha yoğundu. haftanın ortası nispeten rahat geçti. ağlama ihtiyacına en büyük ve geçerli sebep "yalnızlık" hissi. öyle yalnız hissediyorum ki...beni anlayacağını bildiğim biri ile konuşmaya ihtiyacım var. bu kişi aynı zamanda sıkıntılarımla boğmadığım biri olmalı. aynı sıkıntılardan bahsedip insanları yormaktan da usandım. dahası, utanıyorum . kaç yaşına geldim (kaç :)), hala bu çıkmazlara düşüyorum. yaşadıklarımdan bir bok öğrenmiyorum ben. hayatımı mütemadiyen zorlaştırıyorum. o zorluk esnasında da koyveriyorum kendimi, dağılığ gidiyorum. motivasyon yok, konsantre olamıyorum hiçbir halta. kafam dağınık, ne film izleyebiliyorum ne kitap okuyabiliyorum. inisiyatif koymaktan acizim. kendime bakmıyorum. ne yapıyorum ben ya? pfff....
3 olmuş saat. gebereceğim yakında uykusuzluktan. şu sigarayı bitirip yatmalı. 1 de toplantı var :( güzel, keyifli bir kahvaltı istiyorum, öğlene kadar uyuyamam ondan sebep. gitmesem mi? herhangi bir yaptırım yok çünkü ama verdiğim sözü tutmamış olacağım, bana yakışmaz ...
söyleyemediklerim...meşru göremediğim, belki de görmemi istemediği biri ile bir "şey" var aramda. hayır, evli değil. bildiğim kadarı ile kimseyi kıracak, kimseye zarar verecek bir durum da yok ama benim sınırlarım, korkularım ve elbette gururumun da etkisi ile bir garip vaziyette başladı, öyle de devam ediyor. beynimde, evet, "filler sikişiyor". sürekli bir savaş. kimsenin, hiçbir fikrin galip gelmediği bir savaş. çok daha fazla özel hissetmeye ihtiyacım var. neden izin veriyorum sürüp gitmesine? bilmiyorum. rutini bozmak adına belki... ya da korkular...
buradan girişi yapmış olayım. sigaramda son bir nefes kaldı. bitirip gideceğim ama devam ederim. etmeliyim. anlatmaya. çatlayacağım yoksa!
"tamamen hasta bir toplumla uyumlu yaşamak,sağlıklı olmak değildir."

18 Şubat 2009 Çarşamba

konuşma

-aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
-çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

ülkü tamer

5 Ocak 2009 Pazartesi

palyaço

i.

kaç kişiyi öldürdüm düşlerimde
kaç kilo çekerdi yalnızlık
kaç kere ezildim altında
yaz yağmurlarının

belki de palyaçolar ağlardı pazartesi sabahları
her sirk geldiğinde ağlamaklı olurduk
hep ağlamaklı olurduk gülünecek halimize

kim sevmezdi çiçekleri filan
”ben sevmezdim” dedim,“yalan” dedi

bunu palyaço söyledi,
palyaço söyledi ben yazdım
yazdım, yazmasam ağlayacaktım

herkes ağlarmış biraz, ben de ağladım
sırf bu yüzden mi ağladım
alçaklık gibi bir şey oldu bu biraz

biraz birazdım her şeyden
dün biraz sinirlenmiştim mesela
yarın bir kadını seveceğim biraz
biraz biraz kör oldum bügünlerde

ama rakı kadehlerini boşaltmayın
eksilmesin hiçbir şey
hiçbir şeyden dahi olsa
kalsın biraz

ii.

umursamıyorum yılgınlığımı filan
çünkü sessizce yaşanmalı her şey
bir devrim sesszce olmalı mesela
ve her sözcüğüne inanmalı bir palyaçonun

bir palyaço neden yalan söylesin ki
ben palyaço olsaydım söylemezdim
marangoz olsaydım da söylemezdim
ben insan olsaydım yalan söylemezdim!

hem nereden çıkardınız palyaçonun yalnızlığını
kaç kilo çeker ki bir palyaço
hem neden yüzüme vuruyorsunuz
bir çirkin ördek yavrusu olduğumu

gocunmam ki ben, ben gocunmam
bir palyaço ne kara gocunmazsa
o kadar, o kadar gocunmam işte

rakı doldurun! eksilmesin

iii.

bitmedi, yazacağım daha
yazmazsam ağlayacağım çünkü
alçakça olacak biraz

hem biz o zaman kimdik ki, nerelere giderdik
her sokakta biraz daha eksilirdik
bilirdim, geceleri puslu puslu olurdu bazen
bazen birisi fısıldarmış gibi olurdu
”duyamadım”, derdim, “tekrar et!”
sessizliğe bürünürdü o vakit her şey
sokaklar daha bir puslu
palyaçolar daha bir ağlamaklı olurdu
ve ben daha bir alçak olurdum
ağlardım biraz

hem sen kimsin, çekiştirme diyorum
hatta kuyruğuma basma diyorum
acıyor, tırmalarım,-
diyorum

kahrol, kahrol!
diyorum

iv.

geçen gün yüzüme rastladım bir ilan panosunda
korktum birden, kusacak gibi oldum
”olur öyle” dedi palyaço,
”herkes alçaktır biraz”
”otur ulan!” dedim, bağırdım ona
ben bazen bağırırım biraz

”rakı doldur!” dedim, “eksilmesin!”
ben bazen eksilirim biraz
aslında hepimiz eksilirmişiz biraz
bunu sonradan öğrendim

ben aslında her şeyi sonradan öğrendim
herkes herkesi sonradan öğrenirmiş
bunu da sonradan öğrendim

örneğin;

geçen gün bir kadınla seviştim
biraz değil çok seviştim

ya işte öyle palyaço
diyorum ki,bunu da yeni öğrendim
sevişmek de eksilmekmiş biraz

v.
kim sevmezdi ki kuş ötüşlerini filan
”ben sevmezdim” dedim, “yalan”dedi
bunu palyaço söyledi
palyaço söyledi, ben yazdım
yazmasam, alçak olacaktım
hem ben roman da yazdım biraz

bazen diyorum ki, palyaço,
sen olmasan ben ne yaparım
alçakça eksilirim belki biraz
her yağmur yağışında yerindi dibine girerim
hiçbir kadının kasıklarını öpemem belki
ya da unuturum sonradan öğrendiklerimi

biraz biraz anlıyorum ki,
yüzler eller, o terli vücutlar filan
her şey plastikmiş biraz

vi.

haydi sirtaki yapalım palyaço
rakı doldur, yine eksildik biraz.


turgut uyar

mut(suz)

Kim istemez mutlu olmayı
Ama mutsuzluğa da var mısın?
..........
..........


cemal süreya