8 Aralık 2013 Pazar

lili is back ^^

Varlığını bile unutmuştum buranın. Sendikada yurttaş gazeteciliği atölyesinde bloglardan bahsedildiğinde hatırladım. Eve döner dönmez açtım, baktım, duruyor. Şimdilik böylelikle bir giriş yapmış olayım ama bundan sonra düzenli yazarım diye umuyorum ^^

2 Şubat 2010 Salı

Güneyli büyücü

‘İyi İnsan Bulmak Zor’ adlı öyküsünde bir büyükanne, oğlu, gelini ve onların üç çocuğu arabalarında yolculuk ederken önlerine çıkan üç kaçak tarafından katledilir. Büyükanne bu süreç boyunca katillere içlerindeki asaleti ve iyiliği hatırlatmaya çalışır, onları imana çağırır. Onlara, ‘Siz de benim çocuklarımsınız’ der durur. Onu da vurduktan sonra katiller aralarında sohbet ederken içlerinden biri, ‘Çok iyi bir kadın olabilirmiş, hayatının her anında onu vuracak biri olsaydı’ der.
Flannery O’Connor’la ilk tanışmamdan bu yana onun öykülerini en iyi anlattığına inandığım ayrıntı budur.
Zehir karası, acımasız bir mizah; insanı bulunduğu ana mıhlayan bir isabet; yakıcı bir soğukkanlılık.
O’Connor, benzersiz bir öykücüdür. Bana kalırsa delibozuk güneyli yazarlar arasında bambaşka bir yeri vardır. Öykü sanatı konusunda onun kadar ilham verici yazar az bulunur.
Eudora Welty ve Carson Mc’Cullers ile birlikte Güney Gotiğinin muhteşem cadılarındandır.
Güney Gotiği, Faulkner’dan Tennessee Williams’a; Truman Capote’den Erksine Caldwell’e bir dizi yazarın eserini adlandıran bir akım.
Williams’ın özetlediği gibi bu akım, çağdaş yaşamın altında yatan korkunçluk üzerine meşum bir önseziyi yakalayabilmiştir.
Sürüklenen insanların uçurumun ağzındaki hikâyelerini anlatırken groteski kullanır.
Gerçi O’Connor akımlara, kategorilere direnir.
‘Güney’den çıkan her şey kuzeyli okurlar tarafından grotesk bulunacaktır; gerçekten grotesk olanlarsa realist olarak adlandırılır” deyivermişliği vardır.
O’Connor’ın kahramanları, güneyin yoksul, sakatlanmış, tuhaf, cahil insanları.
İlkgençliğinde karikatürleri yayınlanmış olan O’Connor’ın mükemmel canlılıkta çizdiği karakterleri, sevilesi insanlar değildir. Takıntılıdırlar; sarsak, sakar ve beceriksizdirler.
Ahlaki frenleri yoktur. O’Connor bir yazısında, çok inatçı olduklarından, onların ancak sarsıcı bir şiddetle karşılaştıklarında oturup durumlarını değerlendirebileceklerini söyler.
Onun için öykülerinde müthiş bir şiddetle kendini gösteren bir çözüm anı vardır.
Şiddet neredeyse evcimen bir dille yaratılır. Ancak şiddete maruz kaldığımız an Flannery O’Connor’ın tuzağına düştüğümüzü anlarız. O da öykülerini soğukkanlı bir katilin ustalığıyla kurar.
Bu bir yandan kendini Hıristiyanlığa adamış, öte yandan Hannah Arendt okuyan kadın, benzersiz bir sofulukla iyi ve kötü arasındaki dengeyi sorgular.
Kötülüğün sıradanlığı, basitliği üstüne unutulmaz meseller olarak da okunabilir öyküleri.
Flannery O’Connor, Amerika’nın en koyu dindar eyaletlerinden Georgia’da doğmuş bir güneyli. Kısa ömründen geriye 31 öykü, iki roman, mektup ve denemeleri kaldı.
Daha 20 yaşındayken çaresi bulunmayan lupus hastalığına yakalandı, 30 yaşından sonra koltuk değneklerine mahkûm oldu. 39 yaşında da öldü. Başyapıtı, öyküleridir.
O’Connor öykülerindeki zifiri grotesk, daha sonra çeşitli yaratıcıların farklı alanlarda izini sürdüğü bir ilham kaynağı oldu.
Bahçemin en kuytusundaki uğultudur hep. Kısa öykünün mucizesini hep hissettirendir.
‘Macabre’; ölümden beslenen o tekinsiz alan, bir an olsun ‘ahlakçılığını’ hissettirmeyen bu olağanüstü yazarın kalemini sivrilttiği uçurum kenarıdır. Kuytudur.
Çağdaş insan orada, çıkmaz bir sokakta, elleri cebinde ıslık çalarak yürüyendir.
Flannery O’Connor, elbette ona dersini verecektir.
Bir daha unutamayacağı tatta.

yıldırım türker

26 Ocak 2010 Salı

iki kalp

İki kalp arasında en kısa yol:
Birbirine uzanmış ve zaman zaman
Ancak parmak uçlarıyla değebilen
İki kol.

Merdivenlerin oraya koşuyorum,
Beklemek gövde gösterisi zamanın;
Çok erken gelmişim seni bulamıyorum,
Bir şeyin provası yapılıyor sanki.

Kuşlar toplanmış göçüyorlar
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

cemal süreya

ibrahim

ibrâhîm
içimdeki putları devir
elindeki baltayla
kırılan putların yerine
yenilerini koyan kim

güneş buzdan evimi yıktı
koca buzlar düştü
putların boyunları kırıldı
ibrâhîm
güneşi evime sokan kim

asma bahçelerinde dolaşan güzelleri
buhtunnasır put yaptı
ben ki zamansız bahçeleri kucakladım
güzeller bende kaldı
ibrâhîm
gönlümü put sanıp da kıran kim

asaf halet çelebi

Aldanma Şair Sözü Elbette Yalandır

Can verme sakın aşka aşk afeti candır
Aşk afeti can olduğu meşhuru cihandır

Sakın isteme sevdayı gam aşkta her an
Kim istedi sevdayı gamlı aşk ziyandır

Her ebrulu güzel elinde bir hançeri honriz
Her zülfü siyah yanında bir zehirli yılandır

Yahşi görünür yüzleri güzellerin emma
Yahşi nazar ettikte sevdaları yamandır

Aşk içre azap olduğu bilirem kim
Her kimseki aşıktır işi ahü figandır

Yadetme güzel gözlülerin merdümi çeşmin
Merdüm deyip aldanma kim içtikleri kandır

Gel derse Fuzulî ki "güzellerde vefa var"
Aldanma ki şair sözü elbette yalandır.

Fuzulî

9 Ocak 2010 Cumartesi

...

bir buz parçası gecem gündüzüm
dolanı dolanı bir noktayım artık
taş bile taşa tozunu verirken
senden bir haber gelmiyor.

ellerim,
o eski bozkır söylencesi:
bir sırdı; çaldı kapıyı gitti diyor.

ayağ göçürdün
toprak kattın
taş bağladın
kanatlarım o yüzden uçamıyor.

bin rüyayı bir tek rüyada gördüm

yedi sabah içre dönsem de
acı geçiyor
acı geçiyor
acı elbette geçiyor

acı çekmiş olmak geçmiyor.

kemal varol

3 Ocak 2010 Pazar

taş parçaları

III
madem arkandan ağlamamı bile çok gördün bana
al bu taşlar senin olsun...o halde ve bundan böyle
bütün davullar vursun, telleri kopsun sazların
boşluğa bağırsınlar, birlikte;
kan kusacağız.
kan kusacağız.
madem dünya bunca zalim
madem yakışmıyor kalbimize.

bütün davullar gümlesin
boşluktan gelen, boşluğu dolduranı
boşluğa böğüreni
vursunnnn.

bak! nasıl kan kusuyor külde uyuyan
dünya görsün.

IV
her kezim ben
küle ne öğretebilirse hayat
onu öğretti bana da.

(...)
ben külün içinde çok uyumuşum.
ben külün içinde çok uyudum.
ben külün içinde çok uyudum.

II
içerde tıkanan çığlık dışarıda inliyor
sabaha karşı
uyku kabul etmiyor beni
dışardan bir yerden uzuuuuunnnnuzun
bir inilti kopuyor.
içimde zulmün duvarları.
uykuuuuuuuu
alsana beni koynuna.

kalktığımda,
banyoya seyirttiğimde gözümden sesler boşanıyor.
içerde,
sonra bu sessizce akan yaşlar senin, diyor. içimin duvarlarında
bu taşlar oturuyor,
çıkaramadığım bir ses var, benden onu çıkarıyor,
taşın sessizliğinde;
kalın, ilkel, boşluğa doğru, gecenin kovuğundan
dışşşşarı doğğğruuuu:

seni bu yalan dünyaya saldım sonunda
acıyor çoooooookkkkkkkkkkkkkk,

VI
ben seni hep sevgilim ben seni hep
yüzünden geçen dalgalardan okudum.
ellerine sevgi okudum gözlerine şefkat okudum
annen seni inkar etmişti
aldım etime dokudum.

V
Yanmamı bekleme benden
Ben ne çok yandım, biliyorsun.
Yanamam ben yanamam
yanamam küllerim uçuyor.
Rüyamda sapladığın jiletler etimde
Kanamıyor acımıyor.
Acımıyor
Bu dünya buz, bu buzzzzz
zzzzzzzzzzzda
Hiçbir şey acımıyor.

Bunlar yalan,
Yalan söylediklerim
Yalan söylediklerin
Bunlar ancak dünyaya yakışıyor.

Küldüm ben zaten
Küldüm zaten küldüm zaaaateeeen
Kalmışsa eğer
Külün içinde şimdi insanım
uyanıyor.

Dünya görsün şimdi.
Bembeyazzzz
dünyaaaaaaaaaaaa
Yoluna baş koyup buzzzdaaaaaaa
Kan kusanı.

I
Tek tek dururken onlar
Öbürü henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor:
O ikisi yan yana, alt alta geldiklerinde
Dünya böylece daha geniş oluyor
Biri ötekine ateş sunuyor
ve eski kitaptan çıkıp başka bir anlam
oldukları gibi oluşlarını da beraberlerinde taşıyarak
Çoook eski bir kitapta, ısınsın diye
masalı tetikliyor
ama yine de olduklarının ötesine taşan bir başka masal oluyor
Öbürü, henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor:
Büyü böylece büyü oluyor
Öbürü henüz yanına gelmemiş olanı çağırıyor:
masal mıydılar, soruyor…
Maaaasssssssaaaaallllllllllllllll…

VII
Dünya ne ki sevgilim,
Benim sana yaptığım kubbe yanında?
Düşsün, olsun, bırak,
içinde yıldızlar patlıyor.
Kolaydır inanmak kadar inanmamak da.
İster sal kendini dünyaya, ister kal yanımda
Her şeyden öte öyle sevdim ki ben seni
Yoluna baş koymak diyoruz
Biz barbarlar buna.

VIII
Kırdım, evet, o yalan mekânı kırdım
Çıksın diye ortaya
Çırrrrrrrıııllçıpplaaaaaaak:

Sen benim yuvamsın
Yuvanım ben senin.

IX
Beni bilmediğim bir dünyaya attı...

Bir cümlem yok, darrrrğğmadaaaaaaanıım, bundan.

Bir düşümüz vardı, "birlikte yaşamak" koymuştuk adını,
çok acıyor, belki bundan. Aşkî bir cümle mi bekliyorsun benden.
Beklemeeeeeeee.
Mutfakta reçel yapan iki kadın. Kırmızı biberleri filan.
Rüzgâr alan biraz tepe bir yer. Bakınca, iki yandan
uffffffffffffuk filan.
Dünya yuvarlak değil de hafif elipsmiş gibi.
kaldı ki iki kadın, dünyanın yuvarlağını zaten anlamayan.
böyle. kendime inandığım gibi inanmıştım ona da.
aşk olanın ötesinde bir aşktan söz etmek, aaaaaaah
bir inançtı desem.
bu kadar dağılmam kendimi şimdi
bu dünyaya fırlatılmış gibi hissetmem, bundan.
ne söylememi bekliyorsun
hava aldıkça sızlayan bir diş var içimde.
susmam bundan, konuşmam bundan.
ben zaten o ilk acıyla ölmediğimde çok gücenmiştim hayata.
insan olmuştum ilk o zaman.
ya da bozmuşlardı ben yenidoğandan.
kendimi acıya teslim ettiğimde hatırladım,
ölünmüyordu, hatırladım.
ölünmüyoooooorrrrrrrrrrrdu.


XI
acı çekerken de adil ol, diyor bana.
adil ol. sen değil misin inanan
hayatın büyük bir kader olduğuna,
kaderi yönlendirmek bile o büyük kader' in
içindedir filllllllllllan.
o yüzden şimdi adil ol.
sus. söyleme böyle şeyler! adil ol.

inanmıyorsun değil mi?
beni bilmediğim bir dünyaya attı,
diyyyyyyyorum.

diyorum ki,
sözde kalır her şey. sözzzzzzzzde kalıyor.
bir de bana adil ol, diyorsun.

X
ey duymayan insanı,
ey hayat dedikleri büyük kusur.
...

ey kimselere değişmediğim
ayrılığın neden bunca ağır?

hani adalet?
bir kasım' dan öteki kasım' a
bir yanım kör bir yanım sağır.

XIII
darmadağınım.
darmadağğğnıııımmmm ve
hepsi burada; aprın çor tigin
haşim, kadı burhaneddin
hepsi burada, kör, topal, haşin
bağğğğrrrrıyorlar:
bırak soğusun,
bırrrak soğusssuuun
bırak soğusun parçaların
tekrar bitiştiğinde
başka bir şey olacaksın


XV
ben başka bir şey olmak istememmm
istemedim başka şey.

sabırla sevgilim sabırla
acılarımız eşitlensin bu şehirde
diye diye.
bu şehirde etten geçip kalbe erişene
dek sabırla. tek, sabırla.

kaç kişi var bu şehirde
ruhunu sana kubbe,
kubbeeeeeeeeeeeeeeeee
etmiş!

XIV
büyük keder içerirmiş, gördüm, anladım
etten geçip aşka varanın sevgisi.
bunun yanında sevgilim bunun yanında
etin ihaneti, kısaca
hiçbir şeydir.


XII
şimdi bir masaldan bir peri
sessizce dinlesin beni,
alsın yorgun başımı

alsın cümlemi
usulca kalbine koysun.

benim cümle taşıyacak halim
yooooooğğğğğğğ.

XXXI
Katlanan, insanın birbirine yapışan yaralarından
bir yuva inşa etmektir aşk da, varla yok arasından
Ve ahşabı kemiren de ahşaba dahildir,
değil dışarıdan.
Beyhude insanın yuva arayışı ama
yine de yuva arar insan.

dışarısı sevgilim, dışarısı senin
kendini sürekli kaçak kılacağın yollardan başka nedir?
yollar ki hep gider, hep yatay.
ah ben bu kubbe fikrine o yüzden
takılmışım; kubbe ki yüzseksen derece bir şey,
büyük bir arzuyla mümkün.
gayret' in bildiğimiz ve unuttuğumuz anlamıyla örülen.

XVI
in ordan, in ordan
innnnnnnnn, diyor bana
zamanın ensesinden.

ay adalet' ten söz eden zalim
şimdi bi dur, düşün:
ev ki, en büyük mahremiyetti
kimdi vuran, kimi, en mahreminden?

XVIII
en acısını sevgilim en acısını
tadayım istedin:

en acısı buydu.

XVII
omurgamı aldın benim.
omurgamı aldın.
omurgamı aldın.
omurgamı.

niye?

XIX
Varla yok arasındayım
Varla yok arasındayım
Hep, varla yok arasındaydım.
Zaten.
Ben bilmedim ki
niye teyelliyim, niye?

Varla yok arasında
Varla yok arasında
Elimde bir kırık testi

Elimde bir kırık testi
Nereye bırakayım!

XX
Gitmek mi yitmektir kalmak mı artık bilmiyorum
yerini yadırgayan eşyalar gibiydim ya ben hep
ve inançlı, gitmenin bir şeyi değiştirmediğine.

bilemem, belki bu yüzden
ben sana yanlış bir yerden edilmiş
bir büyük yemin gibiydim.
beni hep aynı yerimden yaralayan o eve
yine de döneyim döneyim istedim.

XXI
ah benim sesimle
söylesem de, inanmazlar
benzemiyor çünkü bir dile.

döndüğüm, döndüğüm ama döndüğüm
döndüğüm bu sema sensin. dönnnnnnnnn
düğüm.

sen benim kara ömrüme vuran
suyumu harelendiren sevincimdin.

XXXV
onu sevebileceğinin en yücesiyle sevdin.
titreme daha fazla kalbim.

bağışla kendini artık onu da
bırak gitsin.
bırak gitsin.

o senin en ezel gününden kaderin
sen onu nasılsa bin kere daha
seveceksin.

XXII
günler öylece kendi kendine geçsin diye
bir camın arkasında durdum
bana dokunmasın hiçbir şey
hiçbir şey yarama merhem olmasın
iyileşecekse, hiçbir şeysiz iyileşsin diye
bir camın arkasında durup
akan hayata ve zaman baktım.

bilirdim, biliyordum, biliyorum,
bittiğinde, geçtiğinde,
azaldığında sızı, iyileştiğimde,
o saman tadıyla karıştığında;
her şey daha acı olacak.

XXXIII
ne sanıyorsun?
ne sanıyorsun?
benim olan artık
senin de kaderin:

dağbaşı,
oradaki yaralı ıssızlık.

XXIII
biz iyileşmeyiz diyor ilhan
biz iyileşmeyiz bunu bil, diyor.
biliyordum: ağırdı
biliyordum: çok ağrıdı
biliyordum: adım adım
...

ben seninle sevgilim
mutsuz ama bahtiyardım.

XXIV
bir masal
bir taş ağırlığında olabilir mi?
olurmuş meğer.

birlikte bir masala inanmak istedim
ben seninle, sadece bu.
sen beni tek
tek
tek
bıraktın.

benim artık taş taşıyacak,
taş kaldıracak, taş atacak
halim mi var!

XXV
evet kara bir ömür bu benimki.
kara bir toprak.
gerçekle değil, hakikatle değil,
kalbimin aklıyla kurduğum
kara bir ömür.

yalnız değilim, biliyorum
binlercesi var, onbinlercesi vardı.
kara bir ömürle buradan geçen.

sen bundan böyle
gerçeğin yan yana getirilmiş
yamalarıyla yaşayacaksın.
ben çoktan çıvdırılmış bir şeydim
sevgilim.

XXVII
gözlerimde bir çita oturuyor birazdan deppppp
parrrrrrrrrrrrrrrrrr.

içimdeki çilekeş fuji' yi tırmanıyor sana
eski bir mektuptan gözlerime yağma
dünyanın bütün neonları yanıyor sönüyor
ve bir fotoğraf iki jiletle paramparça.

bir su aygırı kadar yaralıyım dünyadan
anlıyor musun?
içimde uzağa bakan bir zürafa var
hayat orda burda her yerde kaynıyor.


birazdan öleceğim, içeceğim su nerde?

XXX
kar şiddetle rüzgârla büyük bir kırgınlıkla
vardı gece yarısı dağlarına. gelemem artık yanına.
ben kaybettiğime ağlayayım sen kaybettiğine ağla


XXVIII
ömrümü adadımdı.
elimden aldığın ve parçaladığın şey bu!
adaletin adını neden anmıyorsun burada da?
o yüzden büyük yaram
o yüzden büyük öfkem
o yüzden dinmiyor
içimde hepsi, hınca hınç.

hıncahıııııııııııınnnnnç.

XXVI
o kadar uzun yol geldik ki seninle
şimdi, sen ayrı ben ayrı olan o yolu
nasıl yürüyeceğiz?

(biz seninle yoldayken
yanımızdan ovalar, ağaçlar; titreşen
rüzgârlar akmıştı. bir yolumuz olduğunu,
yol kazalarını, yol yorgunluğunu
o zamanlar biliyor muyduk?)

XXXII
ömrü gurbette geçenler gibiydim senin yanında
duymadın mı, çok söyledim?
o uzun gurbette,
ben senin "adalet" diye diye nasıl unufak olduğunu
gördüm.
göre göre, duya duya,
yine de bigâne olarak her şeye.

bilmedin ki; ben senin gurbetinde delirmemek için
kalbimin aklıyla ördüğüm bir yıldızlı kubbede
yaşadım.

tecellinin içinde ecel durur sevgilim, görmedin mi?

adaletin içinde bir zalim oturur.

XXIX
sonra, çoook sonra, bu parçaların sonunda
sen beni kızını çok seven
bir anne olarak hatırla.

ben ki hiç kavuşamamıştım sana.

XXXXII
ve huzurla, içerde bir yumuşak ışık
dışarda dağların etrafını saran kızıllık vardı.
durmak için dünyanın dışında iyi bir sebep
ve bir ana enstrüman;
incecik bir müzikle piyanonun tuşlarına vuran.
yüzünde yeryüzünü gördüğüme duyduğum bir şükran.
her şeyin sertliğini gömen ve uyutan bir kış,
sen ki, de ki grand teton' a kar yağdı.
o karın ortasında önümüzden bir nehir
karla karışık akardı.

sarartma beni
sarartma beniiiiiiiiiiiiiiiiiii..sarartma.

XXXXIII
fazla insansın sen sevgilim fazla insan
bir barbarım ben oysa, bir hayvan
dilim bağışlamaktan söz eder benim
seninki adalet ve intikam.

söylemeye gerek var mı sevgilim
söylemeye gerek var mı şimdi
yetiştirdiğim en iyi nişancı vurdu beni
klimanjaro' nun karları sevgilim
klimanjaro' nun karları
innnniiiiiyor aşağı.

XXXIV
birini seviyorsan onu öldürme! demek kolay
oysa her âşık önce kendine sonra yanındakine cellat.
ve aşkta ölümün bir anlamı vardır, görklü kılınan
bozulsun diye im
her ateş önce yanını yoklar sevgilim.

bundan böyle ne vakit bir yangından artakalan
isle kararmış bir şair gölgesi görsen
başıboş, duran, susan, içinden yanan:
ya da bir kızkardeş, ağlayan kekliğine,
uzak ve göğsüne klarnet sesiyle dolaşan.

XXXVI
bunca zaman sonra, neden ona dokunmadığımı
neden çekmediğimi silahlarımı kınından
olanı biteni kalbime koyup kendimi çektiğimi
soruyorsan...
ona dokunmadıysam,

dokunmadıysam tek bir sebepledir...

bir barbar ancak eşitine dokunur.

XXXVII
akan sokaklarda yan yatmış otlara benziyorum
rüzgârla yana savrulan dallara.
aşk için ihanetle vuran aşk aşkm'ola?
ah ciğerimin köşesi, kavrula kavrula
kopuyor gönülbağım, sen bağla.

XXXXI
Bir nefeslik can kalsaydı sana üflerdim canımdan
Diyecekler; çok yüksekti ondaki zindan
Görmeli, eline almalı, sıvazlamıydın, öğretemeden
Yazgına kanat ol kol ol diyemeden ayrı düştüysem senden.
Buna yanarım çok, en çok buna yanarım inan.
Onaramazdım kırdığım yerleri
Onaramazdın kırdığın yerleri

Son bir nefesle sana sarıldımdı.
En acısı buydu.
En acısı buydu.

XXXIX
aşk iki kişi arasında asla eşitlenmeyendir.
ben bir divan şairi değilim ki sevgilim
sana bercesteler düzeyim
yine de giderayak, gözlerine, ellerine, ayaklarına
tutulmuşluğumu herkes bilsin isterim.
ben bu çıldırmış vaktin, ben bu yılan zamanının
paramparça edilmiş şairiyim.ne diyeyim!
yine de içimde, çooook eskiden kalma bir
ya leyl...ya leyyylllllllllle
bir çöl gecesine ismini bırakayım.

XXXVIII
bir dalda iki kiraz gibi
aşk ile öfke arasında
yanayana,
dursun bu aşk. aşk, mola!
ey yaban!
ayaklanacağım
ayaklanacağım!

dizlerimin bağını bağla.

XXXX
sözde kalır sevgilim
sözde kalır bütün sözler
aşk çünkü, aşk çünkü kendine
bir yol, bir ideoloji ister.

bilirim, çöl rüzgârında çalıdır bazı yaşlar.
sen sevgilim ilerde, biraz daha ilerde
bir tarihe başlayacaksın, orası işte
benim tarihimle başlar.

ve say, geriye doğru, tek tek
sende kalsın şimdi al bu taşlar.

birhan keskin