24 Şubat 2009 Salı

yatmalıyım. çok kısa özetleyeyim: nihayet bu akşam prozac aldım. inanılmaz da sakin bir gece geçirdim. iyi oldu böyle. sabah ilk sigaramı içtikten sonra dizlerim titredi, bir ter boşandı vücudumdan, odanın kapısını zor açtım ve saat 1' e kadar vakit çok zor, kötü geçti. bedenim de uyarı veriyor artık: "toparlan lili"...topralnıyorum ;) iyi gece, güzel uyku...

kuzguncuk oteli

evimi bir sokakla aldattım, üstümde
ay var bu gümüş semtinde bir sokağın
üçüncü katıyım, deniz bana bakıyor,
ben artık yalnızca denize karşıyım

üstüme gelme ay hanım, kuzguncuk otelinde
iyilik katına çık, senin konukların ağır,
ben bir anıyı ağırlamakla geçen hayatlardanım

ruhumun bir otelde ilk kalışı bu
aynı, oda, aynı yatak, aynı aynada
birbirimizi ilk görüşümüz, başka veda yok,
üstümdeki yabancıyla uyumalıyım

ruh semtinden kayık açma ay
hanım! sana hazır değilim, senden yanayım
kim taşınsa çıkamıyorum içimdeki evden

kuzguncuk otelinde iyiliğin katı çok
yıldızlar gibi çık çık bitmiyor ay hanım,
sen bu çocuğu bir yerden hatırlıyorsun
ben bu çocuğu bir yerden unutmalıyım


haydar ergülen

23 Şubat 2009 Pazartesi

hatırlamak için

daha iyiyim ama hala "tam iyi" değilim. prozac' a başlasam iyi olacak artık. midemin üzerinde, göğüs kafesimin tam altında bir taş var gibi. düzensiz kalp atışları bir de...oysa kafam daha rahat. gazetelerin inter net sayfalarını açıp sevdiğim yazarların eski yazılarını bile okuyabiliyorum. erkenden duş almaya niyetleniyorum mesela. hatta film bile izlerim belki. ama gene yemek üstüne cips yadim :( iykkkk...düşününce bile midem bulanıyor. yıllardır klasiğimiz olan cümle: "ruhumdaki açlığı abur cubur ve yemek yiyerek gidermeye çalışıyorum" :)) uzatmayacağım.
1.Michelangelo Antonioni ile Ingmar Bergman filmleri izlenecek sevgili lili! hemen başlıyorsun.
" L’avventura " ilk sırada.
2.T. S. Elliot okuyacaksın. şunu merak diyorsun çünkü: "O üçüncü kim, hep yanında yürüyen"

hadi bakalım...birkaç gün sonra misafirim olacak arkadaşlarla konuşup duşa girmeliyim...

22 Şubat 2009 Pazar

"unutma hakiki erkek, yuzlerce erkekten meydana gelir. zaten bir zaman sonra,yuzlerce erkegin sana verebilecegini, bir erkekten beklemeyecek kadar olgunlasmis olacaksin sen de...bir kadinin aradigi o bir tek erkek, her zaman icin hayali bir varliktir. hic olmamistir.... her erkekte,aradigin erkegin yanlizca bir parcasini bulursun. gercek bir kadin icin, gercek bir erkek, ilah gibidir, her yerdedir ve hicbir yerdedir. ask da budur zaten! baska bir sey degil. aramaktan vazgec demiyorum, bulmaktan vazgec... kadınlar ağlamak için bir erkeğin omzuna ihtiyaç duyarlar... ama başı dolu kadınlar, erkeğin omzuna ağır gelir... erkekler kadında kontrol edilebilir zeka, kontrol edilebilir başarı, kontrol edilebilir yetenek ister. yani kadının sahip oldukları, erkeğin kontrolünü aşmaya başladığında ilişki biter... "

murathan mungan

21 Şubat 2009 Cumartesi

tüm gün kalbim, göğüs kafesimi çatlatacakmışçasına ( ne zor yazdım şu sözcüğü ) attı. ta ki gecenin ilk saatlerinde biraz havadan sudan söz edecek birileri ile konuşana dek. biri yılların dostu ama uzakta. bir diğeri de 2-3 senedir sadece net ten konuştuğum bir arkadaşım. tanımamanın verdiği rahatlıkla çok sırrımı açtığım biri. bu da nasıl bir güvendir...en önemlisi ortak tanıdıkların olmaması sanırım. yargılayıp müdahele edecek kadar da yaşamında yer almaması. yoksa, çok yakından tanıdığın biri ile konuşmak daha sağlıklı elbette. sonuç olarak, kafam dağıldı ama hala bir işe konsantre olacak düzeye gelemedim. ah bir toparlansam...bizzat muhatabım ile konuşmam gerek, fırsat olursa yapacağım da. ki olmalı, olsun. değmeyeceğini düşünüyorum sanırım. temeldeki sorun bu. bir gelecek görmediğim için, debelenmeyi anlamsız buluyorum. e o zaman,kestirip atmalı, değil mi? onu da beceremiyorum. tüketmedim ki çok şeyi. pffff, böyle kendi kendime uğraşıp kafa yoruyormuş gibiyim. ne aptalca...salak! ben daha salağım ama. nasıl fırsat veriyorum bu konuda hoyratlığına. neresinden tutacağımı bilmemekten. bugün toplantıda bambaşka ilişkilerde yıpratılmaktan bahsediyorduk. gönül hanım "nikah gibi" dedi. "sen izin verdiğin için ilişki bu hale geliyor. o alanı sen açıyorsun kişiye" babında laflar etti. işte aydınlanma anı :) -böyleee bir feng şui olduuu :)))- benim eserim bu. olması gereken de buydu belki. tek başına yaşanan bir durum değil ki ilişki. biraz ben biraz o, bu duruma getirdik işte. sıkıldım artık bunları düşünmekten de. en önemlisi tek başıma kafa yoruyormuş gibi bir hissiyata kapılıyorum. bunu farkettikçe, düşündükçe daha da sıkılıp kızıyorum kendime. evet, bu bir karardır; artık buna kafa yormayacağım. şu anda yapılacak bir şey yok. bekleyip göreceğim ne olacağını. benim de eksik ve hatalarım var ama kabahatin çoğu onun. yeterince özel ya da önemli hissettirmiyor bana. bunu test edemedim üstelik. aynı şartlar benim için geçerli olsaydı durum böyle olur muydu göremedik de...evet evet, dediğim gibi bunu bu şekilde aralıksız düşünmek bir işe yaramıyor, enerjimi emmektan başka. bu kadar. bir gelişme olursa bildireceğim. söz veriyorum burada bir de; çeki düzen vereceğim kendime. ha, bir de çok cici bir pantolon aldım kendime :) bir de 2 gündür unuttuğum kredi kartı ödememi otomatik olarak hesaptan almış banka :) ilk gördüm hesabı, "eyvahlar olsun, farketmeden ne çok harcamışım" dedim :) sonra farkettim ki, tümünü değilse de önemli kısmını almış banka borcumun. iyi de olmuş. ben harcardım o parayı. durduk yere alkol vs ye de bir dolu para verdim üstelik, akllanmıyorum hiç, hayırlısı... depresif modu alışveriş ve para harcama ile dağıtmaya çalışırsam böyle olur, hakediyorum başıma gelen her haltı ben. ben salağım,salağım...olsun, böyle de güzelim:p
"son iki buluşmadır girmiyorsun koluma./ve son birkaç milyon yıldır tutmuyorsun ellerimi./ben sırf, bu yüzden ezilebilirim."

20 Şubat 2009 Cuma

çok uykum var, günlerdir, haftalardır. kalkıp yatağıma gidebilsem kafamı yastığa koyar koymaz uyuyabileceğimden de adım gibi eminim ama beceremiyorum bir türlü. oysa uyuyup saatlerce uyanmamayı diliyorum. hafta sonu dahil yapılacak iş, katılınacak toplantı olmasa...çok yoruldum ben artık. işe gitmek, diğer işlerin ucundan tutmak zor gelmiyor aslında. en azından bedensel yorgunluklarım beni zihin ve ruh yorgunluğum kadar rahatsız etmiyor. bu klişe cümleleri kurmaktan da ölesiye nefret ediyorum ama durumu ifade etmenin başka bir yolu yok.
ağlamaklı oluyorum günlerdir. pazartesi ve bugün (20.02.2009) daha yoğundu. haftanın ortası nispeten rahat geçti. ağlama ihtiyacına en büyük ve geçerli sebep "yalnızlık" hissi. öyle yalnız hissediyorum ki...beni anlayacağını bildiğim biri ile konuşmaya ihtiyacım var. bu kişi aynı zamanda sıkıntılarımla boğmadığım biri olmalı. aynı sıkıntılardan bahsedip insanları yormaktan da usandım. dahası, utanıyorum . kaç yaşına geldim (kaç :)), hala bu çıkmazlara düşüyorum. yaşadıklarımdan bir bok öğrenmiyorum ben. hayatımı mütemadiyen zorlaştırıyorum. o zorluk esnasında da koyveriyorum kendimi, dağılığ gidiyorum. motivasyon yok, konsantre olamıyorum hiçbir halta. kafam dağınık, ne film izleyebiliyorum ne kitap okuyabiliyorum. inisiyatif koymaktan acizim. kendime bakmıyorum. ne yapıyorum ben ya? pfff....
3 olmuş saat. gebereceğim yakında uykusuzluktan. şu sigarayı bitirip yatmalı. 1 de toplantı var :( güzel, keyifli bir kahvaltı istiyorum, öğlene kadar uyuyamam ondan sebep. gitmesem mi? herhangi bir yaptırım yok çünkü ama verdiğim sözü tutmamış olacağım, bana yakışmaz ...
söyleyemediklerim...meşru göremediğim, belki de görmemi istemediği biri ile bir "şey" var aramda. hayır, evli değil. bildiğim kadarı ile kimseyi kıracak, kimseye zarar verecek bir durum da yok ama benim sınırlarım, korkularım ve elbette gururumun da etkisi ile bir garip vaziyette başladı, öyle de devam ediyor. beynimde, evet, "filler sikişiyor". sürekli bir savaş. kimsenin, hiçbir fikrin galip gelmediği bir savaş. çok daha fazla özel hissetmeye ihtiyacım var. neden izin veriyorum sürüp gitmesine? bilmiyorum. rutini bozmak adına belki... ya da korkular...
buradan girişi yapmış olayım. sigaramda son bir nefes kaldı. bitirip gideceğim ama devam ederim. etmeliyim. anlatmaya. çatlayacağım yoksa!
"tamamen hasta bir toplumla uyumlu yaşamak,sağlıklı olmak değildir."

18 Şubat 2009 Çarşamba

konuşma

-aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
-çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

ülkü tamer